AKP ve MEB Aleviler için Sünnü Ders Kitapları Hazırlattı

AKP ve MEB Aleviler üzerinde oynadığı Sünnü İslam eğitim 
Oyunu - Buna kim dur diyecek?

MUSTAFA CEMİL KILIÇ İlahiyatçı / Sosyolog 17. 09. 2007 tarihli sitemize İstanbul'dan göderdiği bilgileri olduğu gibi veriyoruz. İslamite, Cami, Eğitim Alevili ve Ehlibeyt sevgisi hep bir arada. Dikkatle okumanızı tavsiye ederiz.

2007 – 2008 EĞİTİM ÖĞRETİM YILINDA İLKÖĞRETİM 2. KADEMEDE OKUTULACAK DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS TAPLARI HAKKINDA RAPOR 6. Sınıf Ders Kitabı Kitapta tüm konular Sünni İslam inancının koyu bir propagandası biçiminde yer almaktadır. Sünni inançla İslam dini özdeşleştirilmiş, diğer İslam yorumları yok farz edilmiştir. “ Namaz İbadeti “ başlığını taşıyan 2. ünitede sadece Sünni inanç, hatta Sünniliğin sadece Hanefi kolu esas alınmış; abdest, namazın kılınışı vb. tüm başlıklarda diğer İslam yorumları dışlanmıştır. ( s.31 – 60 ) Namazın muadili olan, Alevilerin cem ibadeti yadsınmıştır. Abdest konusunda Şiilerin farklı yorumları da görmezden gelinmiştir. Şiiler, abdest alırken abdestle ilgili ayeti farklı anlamlandırarak ayakları yıkamaz mesh ederler. Oysa yüz binlerce Şii öğrencinin varlığı göz ardı edilerek onlara Sünni Hanefi abdest alma biçimi dayatılmıştır. (s.34 ) Kutsal kitaplar bahsi işlenirken “Kur’an’ın hiç değişmediği İNANCI vurgulanmış, bu konudaki aksi yönde iddialara olumsuzlamacı bir dille dahi yer verilmemiştir. ( s 25 ) “Türklerde Ehlibeyt Sevgisi “ başlıklı konuda Alevi Bektaşi inanç ve kültürüne atıfta bile bulunulmamıştır. Kitabın hiçbir yerinde, Cem, Semah, Muharrem Matemi ve Orucu, Müsahiplik, Kırklar Cemi ve Meclisi, Hızır Orucu, Deyiş, Nefes, Cem evi vb. Alevi Bektaşi kavram ve terimlerine yer verilmemiştir. “ İslamiyet ve Türkler “ adlı ünitede “ Türkler Arasında İslam’ın Yayılmasında Etkili Olan Bazı Şahsiyetler “ başlıklı konuda sadece Sünni Türkler dikkate alınmış, milyonlarca Şii Türk’ün mevcudiyeti ve din anlayışlarının oluşmasında etkili olan şahsiyetler göz ardı edilmiştir. Alevilerin dinsel önderleri de Sünni bakış açısıyla konu edilmiştir. Alevilik tasavvufi bir yorum olarak görülüp bazı Alevi önderleri Sünni inançta imiş gibi gösterilmiştir. Hacı Bektaş Veli’nin tanıtıldığı metinde, yıllarca Alevileri Sünnileştirmek için Anadolu’da köy köy, kasaba kasaba gezen ve misyonerlik faaliyeti yürüten ve Alevi köylerine cami yaptırmakla övünen Abdulkadir Sezgin’in kitaplarından alıntılar yapılmış ve metne, o zatın bakışı egemen kılınmıştır. Hacı Bektaş Veli, Alevi bakış açısıyla anlatılmamıştır. ( s. 119 ) Ayrıca kitapta Atatürk ve Atatürkçülük ile ilgili hiçbir metin yer almamıştır. 7. Sınıf Ders Kitabı Kitabın tüm metni Sünni Hanefi inanca göre şekillendirilmiştir. Tarafgir bir dil kullanılarak, nesnellik sınırları aşılmış ve koyu bir Sünnilik propagandası yapılmıştır. “Melekler ve Ahiret İnancı “ başlıklı ünitede “ Toplumda Yaygın Olan Bazı Batıl İnançlar” alt başlığı altında türbe ziyaretleri, türbelerde adak adama, bez ve çaput bağlayarak dilek dileme gibi Türk halk kültürünün en nadide örnekleri VAHHABİ bakış açsıyla hurafe ve batıl sayılarak şirk sebebi olarak gösterilmiştir. ( s15) Alevilerdeki türbe ve türbe ziyareti olgusu aleyhine, inanç ve ibadet hürriyeti ile bağdaşmayacak ifadeler kitapta sözde İslamilik adına yer bulabilmiştir. İnançların yanlış ve doğru olarak vasıflandırılması hiçbir biçimde nesnel bir tutum değildir. İnançların ispatı olmadığı için doğrulukları ve yanlışlıkları diye bir şey de söz konusu olmaz. Kullanılan dil derslerin bir kültür dersi olmadığının düpedüz Sünni İslam dersi olduğunun yalın kanıtıdır. “ Ramazan ve Oruç İbadeti “ başlıklı ünitede Alevilerin oruç ibadetine hiç değinilmemiştir. Türkiye’de milyonlarca Alevi ve Bektaşi’nin tuttuğu Muharrem ve Hızır oruçlarından tek cümleyle bile söz edilmemiştir. Ünite boyunca sadece Sünni – Hanefi inançtaki oruç ibadeti anlatılmış ve yoğun bir telkin yoluyla propaganda edilmiştir. Yine 104. sayfada kadim bir Türk geleneği olan türbe ziyaretleri hurafe ve batıl inanç olarak gösterilmiştir. Devletin, hangi inancın hak hangisinin batıl olduğunu belirleme yetkisi olmamasına rağmen, devletçe okullarda okutulan bu kitapta, türbe ziyaretlerine çok önem veren ve buna yürekten inanan ( şahsım da dahil ) milyonlarca insanın inançları aşağılanmıştır. Ayrıca kitapta Atatürk ilke ve İnkılapları ile ilgili doyurucu bir bilgi yoktur. 110 sayfadan oluşan kitapta Atatürkçülük ile ilgili toplam 2 sayfa metin bulunmaktadır. 8. Sınıf Ders Kitabı Diğer kitaplar gibi bu kitap da tümüyle Sünni – Hanefi inanç doğrultusunda hazırlanmıştır. Kitapta kullanılan propagandist ve nesnellikten uzak dil, yetişme çağındaki öğrencileri dogmatizme yönlendirmekte, sorgulayıcı, araştırıcı özneler olmaları önünde set oluşturmaktadır. Fideist bir din anlayışı körpe dimağlara enjekte edilmektedir. “ İslam Düşüncesinde Yorumlar “ adlı ünitede, “inançla ilgili yorumlar” başlığı altında sadece Sünniliğin itikattaki boyutu olan Eşarilik ve Maturidilik zikredilmiş, diğer itikadi ekollere yer verilmemiştir. Oysa Eşarilik ve Maturidilik dışında, Haricilik, Mutezile, Şiilik ve Alevilik gibi başka ekoller de mevcuttur. Fıkhi ekoller olarak da Caferilik, Hanefilik, Malikilik, Şafiilik ve Hanbelilik’ten bahsedilmiştir. Hanefilik dışındaki diğer ekoller sadece ismen anılmış oysa kitap baştan sona Hanefi ekol esas alınarak hazırlanmıştır. Alevilikten sadece tasavvufi bir akım şeklinde söz edilmiş, Alevilik, gerek itikadi gerek ameli gerekse kültürel orijinalitesi yadsınarak Sünniliğe eklemlenmeye çalışılmıştır. Alevilerin Allah, nübüvvet, ahiret gibi konulardaki özgün inançları karartılmış ve böylece Alevilik sadece mistik bir akım konumuna indirgenmiştir. Kitapta Alevilerdeki tenasüh, devriye ve hulül inancına yer verilmemiştir. Kırklar Meclisi, Cem ayini, Muharrem Matemi, Muharrem Orucu, Semah, Deyiş, Nefes vb. hiçbir Alevi unsur kitaba girememiştir. Kitapta Atatürkçülüğe de yeterince yer verilmiş değildir. 136 sayfadan oluşan kitapta Atatürkçülükle ile ilgili toplam bir sayfa bile metin mevcut değildir. MUSTAFA CEMİL KILIÇ İlahiyatçı / Sosyolog 17. 09. 2007 İSTANBUL

MUSTAFA CEMİL KILIÇ

17:50, Salı, 11 Mart 2008

2007 – 2008 EĞİTİM ÖĞRETİM YILINDA 9. VE 11. SINIF DERS KİTAPLARININ METNİ, KONU BAŞLIKLARI DEĞİŞTİRİLMEDEN YENİDEN YAZILMIŞTIR. YENİ METİNDEKİ BİLİM DIŞI VE MEZHEPÇİ – SÜNNİCİ DİN ANLAYIŞINA DAİR KİMİ ÖRNEKLER EVVELKİ YILA AİT RAPORA EKLENMİŞTİR. 2006 - 2007 EĞİTİM ÖĞRETİM YILINDAN İTİBAREN LİSELERDE OKUTULACAK DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS KİTAPLARI HAKKINDA RAPOR Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi 9. 10. ve 11. sınıf ders kitapları; 1 ) Bilimsellik, 2 ) Mezhepler üstü olma iddiası ve Alevilik inancı açısından,incelenmiş olup ulaşılan sonuç aşağıya derç edilmiştir. 9. Sınıf / Lise 1. Sınıf Ders Kitabı 1 ) Bilimsellik Açından Yapılan İnceleme Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi anayasada, okutulması zorunlu ders olarak belirtilmektedir. Ancak bu dersin bir öğretim dersi olduğu ve eğitim amaçlı olmadığı da vurgulanmaktadır. Buna karşın “İnsan ve Din “ başlıklı ünitede bir dini benimsemek, onu savunmak insan olmanın özelliklerinden biri olarak belirtilmekte böylece ders bir kültür ve öğretim dersi olmanın ötesine taşınarak, telkin edici / propagandist ve koşullandırıcı bir içeriğe büründürülmektedir. Örnekler: a) “İnsan inanan ve ibadet eden bir varlıktır: Bir inanca sahip olmak, onu savunmak ve bu inanca uygun davranmak yalnızca insanda bulunan bir özelliktir. Bu ve diğer özelliklerinden dolayı insanın evrendeki varlıklardan üstün olduğu…” / (s.9.) Burada hiçbir inanca mensup olmayan insanlar zımnen aşağılanmaktadır. Üstün varlık olabilmek için mutlaka bir inanca sahip olmak gerektiği ileri sürülmektedir. Dolayısıyla, inançsız insanlar üstün olmanın zıddı; aşağı olmak nitelemesine tabi kılınmaktadır. b ) “ Kendime “ Ben niçin dindarım ? “ diye sordum ve şu cevabı verdim: “ Ben dindarım çünkü başka türlü olmam imkansız. Dindar olmak varlığım ve benliğim için zorunlu bir ihtiyaçtır.” AUGUSTE SABATİER / (s. 11) Bu örnekte de görüleceği üzere dindarlık övülürken bu, insan olmanın gereklerinden biri olarak sunulmaktadır. Oysa dindar olmayan ve hatta hiçbir din ve inancı benimsemeyen milyonlarca insan vardır. Buradaki ifadeler bu insanlara hakarettir. c ) “ … İnsan, kimi zaman iç dünyasında yankılanan fıtratın sesine kulak vermiş, kimi zaman da değişik akımların etkisinde kalarak YANLIŞ İNANMA BİÇİMLERİNE SÜRÜKLENMİŞTİR.” (s.13.) Burada bazı inançların yanlış olduğu ifade edilerek din ve inanç özgürlüğü çiğnenmektedir. Sayfa 14’te ise yanlış inanç olarak “ Politeizm “ , sayfa 15’te de “Ateizm” yanlış ve zararlı bir akım olarak nitelenmiştir. Oysa inanmak ve inanmamak eşit düzeyde bir insan hakkıdır. İnsanlara, neye ve nasıl inanacakları hususunda telkinde bulunmak, bu yönde propaganda yapmak, öğrencileri koşullandırmak, inançsızlığı yermek bir kültür ve öğretim dersinin içeriğinde yer alamaz. Bu durum alenen insan haklarına aykırıdır. Ateizm konusu işlenirken, “ Ateizm, Allah’ın varlığını İNKAR ETTİĞİ gibi tüm dinlere ve dinlerin tanrı tasavvurlarına da karşıdır…” (s.15.) denilerek Allah’ın varlığı sanki bilimsel olarak kanıtlanmış gibi davranılmakta, güya ateistler de bu “BİLİMSEL GERÇEĞİ “ inkar etmekle itham edilmiştir. Oysa kullanılması gereken ifade, “ Ateistlerin Tanrı’nın varlığına İNANMADIKLARI “ olmalıydı. d ) “ Ruhsal bunalım, ahlaki çöküntü, toplumu bir arada tutan temel değerlerdeki yozlaşma, sosyal ve kültürel dokudaki zedelenme, milli ve manevi duygulara yabancılaşma gibi olumsuzluklar, VAHYE DAYALI OLMAYAN inanç türlerinin sosyal hayatımızdaki birer tezahürüdür. “ (s.16.) Burada açıkça vahye dayalı olmayan dinler ve inançlar tahkir edilmektedir. Budizm, Hinduizm, Şamanizm, Taoizm vb. din ve inançlar vahye dayalı olmadıkları için zararlı görülmektedir. Oysa yukarıdaki sözlerdeki asıl amacın, Satanizm’in zararlarını vurgulamak olduğu anlaşılmaktadır. Ne var ki amaç ile araç birbiriyle uyuşmamaktadır. Satanizm’in zararları anlatılmak istenirken bütün “gayri ilahi “ din ve inançlar tahkir edilmektedir. Bu ünite işlenirken dersin öğretmenlerinden istenen görevlerden biri de öğrencilere satanizm ve reenkarnasyon inancının batıl ve zararlı olduğunun belletilmesidir. Reenkarnasyon inancı, dünyadaki pek çok dinde olduğu gibi İslam’ın pek çok kolunda da vardır. Bu inanç Sünni ve Şii Müslümanlara göre batıl olabilir. Ancak Alevi, Nusayri İslam anlayışlarında ve Hinduizm, Budizm, Şamanizm gibi din ve inançlarda ise “ hak “ bir inanç ilkesidir. Aynı konu İlk öğretim 7. sınıf kitaplarında da işlenmekte ve reenkarnasyona inanan milyonlarca Alevi / Kızılbaş yurttaşımız rencide edilmektedir. Bilimsel açıdan bakıldığında bir inancın “ doğru “ yada “ yanlış “ olarak nitelenmesi mümkün değildir. Çünkü inançlar ispatı mümkün olmayan hususlardandır. Bu nedenle ispatı mümkün olmayan bir şeyin doğru yada yanlış olması da mümkün değildir. e ) “ Kur’an ve Ana Konuları “ başlıklı ünitede “ Dünya’nın her yanındaki Kur’an – ı Kerim nüshaları niçin birbirinin aynısıdır ? Hiç Düşündünüz mü ? “ (s.50.) denilerek Kur’an’ın günümüze değin hiçbir değişikliğe uğramadan geldiği inancına vurgu yapılırken, Kur’an’ın derlenmesi ve kitap haline getirilmesi sürecinde kimi değişikliklere uğradığı yönündeki iddialara hiç yer verilmeyerek bilim dışı, inkarcı bir yaklaşım tercih edilmiştir. Oysa Kur’an’ın derlenme ve kitap haline getirilme sürecinde bir takım müdahalelere maruz kaldığı yönünde iddialar mevcuttur. Bu hususta özellikle oryantalistlerin / müsteşriklerin bazı görüş ve iddiaları görmezden gelinmiştir. Bu tutumun bilimsel olduğunu ileri sürmek olanak dışıdır. f ) Sayfa 83’te yer alan “ Seyit Çavuş “ adlı okuma metninde kullanılan seyit çavuş heykelinin yanlış olduğu kamuoyuna açıklanmış olmasına rağmen aynı heykel resim olarak kitaplara alınmıştır. Gerçekte gülle, Çanakkale kahramanımız SEYİT ÇAVUŞ’UN KUCAĞINDA DEĞİL SIRTINDA OLMALIYDI. g ) “ Din ve Laiklik “ adlı ünitede yüce Atatürk’ün din eğitimi konusundaki bazı sözlerine yer verilmiş ve din EĞİTİMİNİN okullarda verilmesi gerektiği fikri vurgulanmıştır. (s.90) “ Her birey dinini, din duygusunu, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır. Orası da mekteptir.” ( Atatürk, 31 Ocak 1923. ) (s. 90.) Oysa yüce Atatürk döneminde 1930 yılında şehirlerdeki tüm okullardan, 1933’te ise köy okullarından din dersleri tamamen kaldırılmıştır. Okullara din dersleri yüce Atatürk’ün sonsuzluğa göçüşünün ardından yıllar sonra tekrar konulmuştur. Söz konusu ünitede bu tarihi gerçekler görmezden gelinmiştir. Laik devletin okullarında din dersinin olamayacağı fikrinin aleyhinde şartlandırıcı bir dil kullanılarak bu amaca yüce Atatürk de alet edilmiştir. Yüce Atatürk’ün sözleri istismar edilmiş ve kötüye kullanılmıştır. h ) “ Türkler ve Müslümanlık “ başlıklı ünitede Türklerin Müslümanlaşması sürecinde özellikle Kuteybe bin Müslim komutasındaki Emevi İslam ordularının Türk ülkelerinde gerçekleştirdiği katliamlara hiç değinilmemiştir. Türklerin Müslümanlaşmasındaki ehlibeyt soyuna mensup seyyidlerin etkisinden de hiç söz edilmemiştir. (s.93,94.) 2 ) Mezhepler Üstü Olma İddiası ve Alevilik İnancı Açısından Yapılan İnceleme Din Kültürü ve Ahlak bilgisi derslerine ait müfredatın mezhepler üstü bir anlayışla hazırlandığı savı gerek Milli Eğitim Bakanı sayın Çelik tarafından gerekse müfredatın hazırlayıcılarından olan sayın prof. Dr. Sönmez Kutlu tarafından defaten dile getirilmiştir. Ancak kitaplar incelendiğinde durumun hiç de öyle olmadığı görülmektedir. Kitaplarda Sünni İslam anlayışı ve hatta bu anlayışın bir kolu olan Hanefilik mezhebinin esas alındığı anlaşılmaktadır. Şii İslam ( Caferilik ) ve Alevi İslam anlayışları dışlanmıştır. Hatta Sünni İslam anlayışının alt birimleri olan Şafiilik, Malikilik, Hanbelilik de yok farzedilmiştir. Örnekler: a ) “ İnsan ve Din “ adlı ünitede “ İnanma Biçimleri “ alt başlığında Alevi İslam inancının en temel itikadi esaslarından olan “ reenkarnasyon / tenasüh / ruh göçü / don değiştirme “ inancı işlenmediği gibi dersin öğretmenlerinden bu inancın batıl olduğunu telkin etmeleri istenmektedir. Bu istek 9. sınıf kitabında açıkça yer almasa da öğretim programında yer almaktadır. Ayrıca reenkarnasyon inancı ilköğretim 7. sınıf kitaplarında olumsuzlamacı ve aşağılayıcı bir dille işlenmekte, Alevi öğrenciler bu inancı terk etmeye zorlanmaktadır. b ) “ Temizlik ve İbadet “ adlı ünitede “ İbadetin Kapsamı “ alt başlığı altında namaz, ramazan orucu, hac, zekat vb. ibadetler ele alınmakta ancak Alevi İslam inancının ibadet biçimlerinden hiç söz edilmemektedir. Cem ibadeti, Muharrem orucu görmezlikten gelinmektedir. (s.21) Aynı ünitede “ Namaza Hazırlık : Abdest “ alt başlığı altında Sünni Müslümanların abdest alma biçiminden bahsedilmekte ancak Şii Müslümanların abdest konusundaki farklı uygulamalarına değinilmemektedir. Oysa Şiiler, abdest alırken ayakları meshederler. Sünnilerde ise mesh yerine yıkama vardır. Abdest konusunda Kur’an’da yer alan ayetin sadece Sünni anlayışa uygun tercümesi esas alınmıştır. (s.23) “ Ey iman edenler ! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın; başlarınızı meshedip topuklara kadar ayaklarınızı da yıkayın…” Maide suresi, 6. ayet. c ) “ Kur’an ve Ana Konuları “ başlıklı ünitede “ Kur’an’ın Okunmasıyla İlgili Kavramlar” alt başlığında ibadetlerde Kur’an’ın Arapça’sının okunması inancına gönderme yapılmış, Kur’an’ın tercümelerinin de ibadetlerde okunabileceği yönündeki görüşler yok farzedilmiştir. Alevi İslam inancında ibadetlerin Türk dilinde yapıldığı gerçeği öğrencilerden saklanmıştır. Böylece ana dillerinde ibadet eden Alevi öğrenciler Arapça ibadete zımnen yönlendirilmeye çalışılmıştır. (s.52) d ) “ Türkler ve Müslümanlık “ adlı ünitede “ Türklerde İslam anlayışının Oluşmasında Etkili Olan Şahsiyetler “ alt başlığı altında Şii Türklerin varlığı göz ardı edilmiştir. Bütün Türkler Hanefi - Maturidi anlayışa mensupmuş gibi bir dil kullanılmıştır. (s.96.) Oysa Sünni İslam / Hanefi – Maturidi anlayışın dışında Şii ve Alevi inancını benimseyen milyonlarca Türk vardır. Türkiye’de sayıları on milyonları aşan Alevi Türklerin varlığı inkar edilmiştir. On milyonlarca Azerbaycan ve Irak Türkü Şii anlayışa mensup olmasına rağmen sanki bütün Türkler Sünni imiş gibi davranılmıştır. Şii İslam anlayışının oluşmasında etkili olan şahsiyetlere yer verilmemiştir. (s.94 – 102.) Aynı ünitede “ Türklerin İslam Medeniyetine Katkıları “ alt başlığı altında kervansaraylardan, hanlardan, hamamlardan, medreselerden ve camilerden söz edilirken cem evleri ve dergahlar görmezden gelinmiştir. (s.102 -105.) 2007 – 2008 YILINDAKİ METNE DAİR ÖRNEKLER: “İnsan ve Din” adlı ünitede temel yaklaşım muhafaza edilmiştir. Farklı cümlelerle geçen yılki içerik tekrar edilmiştir. Ancak geçen yılki ders kitaplarında yer alan sayfa 9 ve sayfa 11’den alıntıladığımız cümleler yeni metinde bulunmamaktadır. Yeni metinde de İslam dışı ve vahye dayanmayan inançlar “ yanlış “ ve insanların kendilerini boşlukta hissetmelerine sebep olan inançlar olarak nitelenmiştir. Oysa bu ifadeler bilim dışıdır. Çünkü hiçbir inanca doğru yada yanlış denilemez. Ayrıca yeni metinde de inançsızlık, tanrısızlık tahkir edilmektedir. Satanizmin zararlarının anlatıldığı bölüme reenkarnasyon inancı da dahil edilerek bu inanç Satanizm ile aynı kefeye konulmuştur. Oysa reenkarnasyon inancı bugün yeryüzündeki pek çok dinde mevcuttur. Bir sapkınlık olan Satanizm ile reenkarnasyonun aynı başlık altında ele alınması hatadır. Aynı bölümde reenkarnasyonun İslam dininin ilkelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Oysa reenkarnasyon pek çok islami akımda da mevcuttur. Alevilik, Nusayrilik gibi… Ülkemizde reenkarnasyona inanan milyonlarca insan vardır. Fakat kitap Sünniliği temel alarak reenkarnasyon ianancını İslam dışı saymıştır. (s.18 ) “ Temizlik ve İbadet “ ünitesinde geçen yılki metinde olduğu gibi yine Alevi ibadetleri yok farzedilmiştir. Cem, semah,Muharrem orucu, Hızır orucu, müsahiplik vb. Alevi unsurlar metinde yer almamıştır. “ Hazreti Muhammed’in Hayatı “ adlı ünitede Ebu Talib’in İslam’ı kabul etmediği ileri sürülmektedir. Oysa Şii ve Alevi inanacına göre Ebu Talib İsam’ı kabul etmiştir. Kitap yine Şii ve Alevi inancını göz ardı etmiştir. ( s. 43 ) “ Kur’an ve Ana Konuları “ adlı ünitede Kur’an’ın hiç değişmediği yönündeki inanca vurgu devam etmiş fakat değişmiş olabileceğine dair görüşlerden olumsuzlamacı bir dille dahi bahsolunmamıştır. Bu da bilim dışı bir yaklaşım olarak dikkat çekmektedir. “Laiklik ve Din “ adlı ünite geçen yıla göre daha içerikli hale gelmiştir. Geçen yılki metinde yer alan din eğitimi ile ilgili özdeyiş (“ Her birey dinini, din duygusunu, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır. Orası da mekteptir.” ( Atatürk, 31 Ocak 1923. ) yeni metinde yer almamaktadır. Fakat Atatürk döneminde 1930’da şehir okullarından 1933’te ise köy okullarından din derslerinin kaldırılmış olmasına da değinilmemiştir. “ Türkler ve Müslümanlık “ adlı ünitede geçen yılki itirazlarımızın aynen devam etmektedir. “ Türkler ve Müslümanlık “ adlı ünitede “ Türklerde İslam anlayışının Oluşmasında Etkili Olan Şahsiyetler “ alt başlığı altında Şii Türklerin varlığı göz ardı edilmiştir. Bütün Türkler Hanefi - Maturidi anlayışa mensupmuş gibi bir dil kullanılmıştır. Oysa Sünni İslam / Hanefi – Maturidi anlayışın dışında Şii ve Alevi inancını benimseyen milyonlarca Türk vardır. Türkiye’de sayıları on milyonları aşan Alevi Türklerin varlığı inkar edilmiştir. On milyonlarca Azerbaycan ve Irak Türkü Şii anlayışa mensup olmasına rağmen sanki bütün Türkler Sünni imiş gibi davranılmıştır. Şii İslam anlayışının oluşmasında etkili olan şahsiyetlere yer verilmemiştir. 10. Sınıf / Lise 2. Sınıf Ders Kitapları 1. Bilimsellik Açısından Yapılan İnceleme Diğer sınıflara ait ders kitaplarında olduğu gibi lise 2. sınıf ders kitabında da telkin edici / propagandist ve koşullandırıcı bir dil kullanılmıştır. Hatta yer yer yanıltıcı bilgilere de rastlamak olasıdır. Bu ve benzeri nedenlerden ötürü ders, bir kültür ve öğretim dersi olmanın ötesine taşınmıştır. Kitabın baştan sona tümü bu paraleldedir. Ancak bu konuda özellikle birkaç örneğe dikkat çekmek istiyoruz. a ) " Kur'an ve Yorumu " başlıklı ünitede "Kur'an'ın Temel amaçları - Doğru İnanç" alt başlığı altında; "Kur'an'ın en temel amacı insanı BATIL inançlardan, hurafelerden uzaklaştırıp her alanda doğru olan inanca ulaştırmaktır... İnsanlık tarihi doğru inanç ile batıl inançların mücadelesine sahne olmuştur..."( s.72 - 73) denilerek İslam dışı yada Kuran dışı tüm inançlar YANLIŞ / BATIL İNANÇ biçiminde nitelenmiştir. Laik bir devletin okullarında İslam dışı diğer inançların BATIL olarak nitelenmesi tam bir paradokstur. Devletin yurttaşları arasında İslam inancından olmayanların yada hiçbir inancı benimsemeyenlerin varlığı dikkate alındığında bu tarz ifadelerin ne denli bilim dışı ve ne denli Temel Hak ve Hürriyetlere aykırı olduğu anlaşılacaktır. Gayri Müslim öğrencilerin dilekçe vermek suretiyle bu dersten muaf olabildikleri yönündeki sav da pedagojik açıdan bakıldığında sağlıklı bir sonuç doğurmaktan uzaktır. Çünkü dersten muafiyeti olan öğrencilerin diğer öğrenciler nezdinde düşecekleri durum tam anlamıyla sosyal izolasyondur. Bu izolasyonu göze alamayan öğrenciler istemedikleri halde derse katılmak durumunda kalmaktadırlar. Bu da insan haklarıyla taban tabana zıt bir durumdur. b ) “ Din ve Laiklik " başlıklı ünitede " ...Atatürk'ün eğitim gördüğü okullar devrinin şartlarına göre ciddi anlamda dini bilgiler veren okullardı.." ( s.117) denilerek yüce Atatürk'ün eğitim yaşamının dinsel eğitim veren okullarda geçtiği ileri sürülmektedir. Oysa Atatürk, bir hafta süreyle devam ettiği " Mahalle Mektebi" haricinde dini bir eğitim almamıştır. Eğitim yaşamı laik eğitim kurumlarında geçmiştir. Atatürk sahip olduğu yüksek dini bilgiyi kendi özel çabasıyla elde etmiştir. Nitekim Cumhuriyet'in tesisinin ardından 1930'da şehir okullarından, 1933'te ise köy okullarından olmak üzere bütün eğitim kurumlarından din derslerini kaldırmıştır. Bu tutum, laik devletin eğitim kurumlarında din dersinin olmaması gerektiği yönündeki fikrin bizzat laik cumhuriyetin banisi olan yüce Atatürk tarafından da benimsendiği ve uygulamaya konulduğunun yalın kanıtlarından biri değil midir ? c ) " İslam ve Bilim " başlıklı ünitede " Din - Bilim İlişkisi " alt başlığı altında " Bilimsel gelişmelerin ortaya çıkmasında din önemli bir role sahiptir. Çünkü aklı kullanarak bilgiye ulaşmak dini bir görevdir...Bu sayede o, ( insan) Allah'ın yüceliğini daha kolay kavrar." ( s.124) denilmektedir. Bu cümlelerden ve devamındaki diğer cümlelerden anlaşıldığına göre sanki din ile bilim arasında daima müspet bir ilişki varmış gibi bir kanaat oluşturulmaya çalışılmıştır. Oysa din ve bilim arasında tarihte müspet ilişkiler kadar menfi ilişkiler de söz konusudur. Pek çok bilim adamı / bilim kadını ulaştıkları bilimsel sonuçlar ve keşifler dinsel dogmalarla uyuşmadığı için feci biçimde cezalandırılmıştır. Batıda engizisyon mahkemelerinin bu hususta oynadığı rol herkesçe malumdur. Din ile bilim arasındaki menfi ilişkilerin İslam tarihinde de çarpıcı örnekleri vardır. Pek çok Müslüman filozof ve bilim adamı savundukları bilimsel görüşler nedeniyle dini çevreler tarafından kafir ilan edilmişler ve bir takım cezalarla karşılaşmışlardır. Nitekim, İslam'a aykırı denilerek Osmanlı imparatorluğu döneminde " rasathanelerin kapatıldığı" gerçeği ortadadır. Yine yukarıya aldığımız örnek cümlede bilimsel etkinliğin amacının " Allah'ın yüceliğini kavramak " olarak açıklanması da son derece dikkat çekicidir. Bu ifadenin laiklik ilkesiyle ve laik eğitim anlayışıyla ne denli uyuştuğu hususunda yorum yapmaya kalkmak bile zaid olacaktır. d ) “ İslam ve Bilim “ adlı ünitenin “ İslam Medeniyetinde Eğitim Kurumları “ alt başlığı altında “Nizamiye Medreseleri “ söz konusu edilmiş ve övülmüştür. ( s.129) Oysa bu kurum İslam dünyasındaki Batıni hareketlerle mücadele için kurulmuştur. Özellikle de İSMAİLİ HASAN SABBAH hareketiyle mücadele etmiştir. Sünni İslam anlayışının şiddetli propagandasının yapıldığı bu kurumdan övgüyle bahsedilmesi fakat amacının dile getirilmemiş olması bilimsel etik açısından kabulü imkan dahilinde bulunmayan bir husustur. 2. Mezhepler Üstü olma iddiası ve Alevilik İnancı Açısından Yapılan İnceleme Lise 2. sınıf / 10. sınıf kitabı da diğer sınıflara ait kitaplar gibi belli bir mezhebin esas alındığı ve şiddetli propagandasının yapıldığı bir içerikle hazırlanmıştır. Sünni İslam anlayışının ve özellikle Hanefi ekolün yön verdiği içerik diğer İslam anlayışlarını yadsıyıcı hüviyettedir. Örnekler: a) “ Allah İnancı “ başlıklı ünitenin “ Temel İnanç Esasları “ alt başlığı altında Sünni İslam’ın inanç ilkeleri ve terminolojisi esas alınmıştır. Sözgelimi Şii ve Alevi İslam anlayışlarının temel inanç ilkelerinden olan “ Velayet / İmamet İnancı “ yadsınmıştır. Yine aynı başlık altında Alevilerin ahiret inancıyla ilgili özgün yorumları görmezden gelinmiş ve reenkarnasyon inancından bahsedilmemiştir. (s.23 – 31 ) b ) “İslam’da İbadetler “ adlı ünitede namaz, ramazan orucu, zekat, hac ve kurban ibadetine yer verilmiş fakat Alevi İslam inancının temel ibadet biçimi olan cem ayini ve muharrem orucuna yer verilmemiştir. (s.35 – 54) Ayrıca namaz, oruç ve kurban ibadetinde sadece Hanefi ekol esas alınmıştır. Sözgelimi kitabın 38. sayfasında yer alan bir panoda kurban ibadeti zorunlu / farz ibadet olarak tanıtılmıştır. Oysa Şafii ekole göre bu ibadet farz değil sünnettir. Burada Hanefi ekolden yana davranılmış, Şafii inanç görmezden gelinmiştir. C ) “ Haklar, Özgürlükler ve Din “ başlıklı ünitede “ İnanç Özgürlüğü “ konusu işlenirken kitaba kilise, cami ve havra resimleri konulmuş fakat Alevilerin ibadet yeri olan cem evi resmi konulmamıştır. (s.93) Aynı ünitenin “ İbadet Hakkı “ alt başlığı altında “...Bütün ibadethaneler ( cami, mescit, kilise, havra, sinagog vb...) aynı saygıyı görürler...” (s.94) denilmektedir. Görüldüğü gibi burada yine cem evlerinin de ibadethane olduğu gerçeği inkar edilmektedir. d ) Kitapta görsel dökümanlar olarak kullanılan tüm resimler ve şemalar ( cami resimleri, toplu halde namaz kılan cemaat resimleri, ibadetlerin şematik anlatımları vb. ) Sünni İslam anlayışı çerçevesinde hazırlanmıştır. 2007 – 2008 EĞİTİM ÖĞRETİM YILINDA 10 SINIF DERS KİTABI METNİNDE HİÇBİR DEĞİŞİKLİK YAPILMAMIŞTIR. 11. Sınıf / Lise 3. Sınıf Ders Kitabı 1. Bilimsellik Açısından Yapılan İnceleme 11. sınıf / lise 3. sınıf ders kitaplarında da telkin edici / propagandist ve koşullandırıcı bir dil kullanılarak ders bilimsellikten uzak ve tümüyle Sünni İslam inancının benimsetilmesi üzerine kurulmuştur. ( Burada istisnai bir durum olarak “İnsan ve Kaderi “ adlı ünitede Mutezile mezhebinin etkisi görülmektedir. Mutezile mezhebinin terminolojisini kullanmaktan kaçınıldığı görülmekle birlikte mezhebin görüşleri farklı terimlerle ve metne zerkedilerek işlenmiştir. Kader konusunda Sünni İslam anlayışının dışına çıkılmış olması gerçekten dikkat çekicidir. Burada müfredatın hazırlayıcılarının ve içeriği yazan görevlilerin kader konusundaki şahsi tutumlarının rol oynadığını görüyoruz. Ancak yine de Sünni Maturidi çerçeve korunmaya ve uzlaştırıcı bir dil kullanılmaya çalışılmıştır. S. 9 – 25.) Örnekler: a ) “Hazreti Muhammed’in Örnekliği “ adlı ünitenin “ Kültürümüzde Hz. Muhammed Sevgisi “ alt başlığı altında, “… Alevi – Bektaşi şairlerinden Hatayi de şiirlerinde Hz. Peygamber’e olan derin sevgi, aşk ve saygısını….. gibi ifadelerle dile getirmiş…” (s. 52.) denilirken Hatayi adlı şairin kimliği karartılmıştır. Oysa Hatayi’nin Safevi Türk devletinin kurucusu olan Şah İsmail olduğu belirtilmeliydi. Osmanlıcı tarih kitaplarında yer alan Safevi karşıtı ifadelerin burada etkili olduğunu görmekteyiz. Bu tutum bilimsel addedilmez. Hatayi’nin tarihsel ve siyasal kimliği niçin gizlenmektedir ? Oysa, “ İslam ve Barış “ adlı ünitede Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet’in Saray Bosna Fermanı’ndan bahsolunmakta, Şah İsmail konusunda sergilenen karartma Fatih Sultan Mehmet’e uygulanmamaktadır. (s. 84.) b ) “ İslam Düşüncesinde Yorumlar “ başlıklı ünitede vahiy ve akıl karşılaştırılmakta, vahyin yanılmaz olduğu oysa aklın yanılabileceği ileri sürülerek dogmatizm propagandası yapılmaktadır.( s. 59) Bu asla bilimsel bir yaklaşım değildir. Laik eğitim sistemine ve laiklik anlayışına tümüyle zıt bir ifadenin ders kitaplarında yer bulması, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin ÖĞRETİM AMAÇLI ve eğitimi dışlayıcı özelliğiyle uyuşmamakta, laik sistemin sosyalizasyonunu temin amaçlı işlev görmesi gereken eğitim etkinliği hedefinden saptırılmaktadır. Aynı ünitenin “ İslam Düşüncesinde Yorum Farklılıklarının Sebepleri – Kültürel Sebepler “ başlığı altında Şii ve Alevi İslam inancının en temel ilkelerinden biri olan “İmamet İnancı” İslam dışı bir etkene ( Mecusiliğe ve Yahudiliğe ) bağlanmaya çalışılarak bu itikadın gayri İslami olduğu yönünde izlenim uyandırılmak istenmektedir. Söz konusu cümlede şöyle denilmektedir: “ …Şiilerin önemle üzerinde durdukları İmamet inancı, FARS KÜLTÜRÜNDEKİ “ yarı tanrı kral “ anlayışının bir tezahürü olarak yorumlanmaktadır.” (s. 60) Bu ifadenin Hasan Onat’ın, MEB Ders Kitabından alıntılandığı görülmektedir. Bu cümle bilimsel değildir. İmamet İnancını Fars kültürüne bağlamak, nübüvveti / peygamberliği de YAHUDİ VE SAMİ KÜLTÜRÜNE BAĞLAMA anlayışını meşrulaştırmaz mı ? Aynı şekilde Sünni ve Şii İslam inancındaki hac ibadetinin Müşrik Arapların İslam öncesi Kabe ziyaretlerinin bir devamı olarak tavsif edilmesine zemin oluşturmaz mı ? Aynı ünitenin “ Hanefilik “ alt başlığında Ebu Hanife Numan Bin Sabit’in Türk asıllı olduğundan bahsedilmekte fakat bu konudaki diğer iddiaya yer verilmemektedir. Oysa Ebu Hanife’nin Fars asıllı olduğu da iddia edilmektedir. Ebu Hanife’nin Türk asıllı olduğu iddiasına vurgu yapılmak suretiyle Türk halkı nezdinde Hanefilik lehine psikolojik bir atmosferin oluşması yahut mevcut atmosferin daha da güç kazanması mı amaçlanmaktadır ? ( s. 66.) Aynı ünitede Şiilik konusu işlenirken; “ Hz. Ali’nin tanrı olduğunu söyleyecek kadar AŞIRI DÜŞÜNCE sahibi ( Galiye ) toplulukların görüşleri, Şia tarafından doğru bulunmaz.” ( s. 63.) denilerek Hz. Ali’nin tanrılığına veya tanrısal bir kimliğe sahip olduğuna inanan İslam toplulukları AŞIRI DÜŞÜNCE SAHİBİ olmakla itham edilmektedir. Bu tavır, hem bilimsel değildir hem de din ve inanç özgürlüğüne aykırıdır. Bilindiği gibi kendilerine “Ehlihak “ adını veren ve sayıları milyonlarla ifade edilen bir İslam topluluğu Hz. Ali’nin tanrı olduğuna inanmaktadır. Yine Alevi İslam anlayışında Hz. Ali’nin tanrı olduğu inancı kabul görmemekle birlikte tanrısal bir özelliğe sahip olduğuna inanılmaktadır. Yukarıya aldığımız cümle bu bakımdan isabetli bir cümle değildir. Yine aynı ünitede Şia mezhebi tanıtılırken; “ …Yaygın görüşe göre Şiilik, ilk defa Hz. Ali’nin oğlu Hz. Hüseyin’in Kerbela’da (61/680) şehit edilmesinden sonra ortaya çıkmıştır…” (s. 63.) denilerek tarihen tartışmalı bir görüşe yer verilmiş fakat bu konudaki Şii yorum görmezden gelinmiştir. Şiiliğin, Ebu Bekir’in halife seçilme olayıyla başladığı, Hz. Ali’nin hilafetinin engellenmesiyle sürdüğü, Cemel ve Sıffın savaşlarıyla güç kazandığı gerçeği yadsınmıştır. Alevilik de Şiilikle aynı tarihsel gelişim sürecine sahiptir. Bu historik gerçek de gizlenmiştir. Ayrıca Alevi ve Şii inancı tepkisel bir inanç olarak nitelenerek öğrencilerin gözünde itibar / prestij yitirmeleri için sosyal ve psikolojik bir zemin yaratılmaya çalışılmıştır. ( s. 63 ) c ) “ Atatürk ve Cumhuriyet Dönemi Din Hizmetleri “ başlıklı ünitede “ Hutbelerin Türkçe Okunması “ konusuna yer verilmiş ancak aynı dönemde yüce Atatürk tarafından uygulamaya konulan “ Türkçe Namaz” ve “ Türkçe Ezan “ çalışmalarına değinilmemiştir. ( s. 90 – 91. ) Bu, bilimsel bir tutum değildir. Neden öğrencilerden “Türkçe Ezan” ve “ Türkçe Namaz “ çalışmaları gizlenmektedir ? Yüce Atatürk’ün din konusundaki çalışmaları neden taraflı verilmektedir ? Atatürk’ün tarihsel kimliği niçin çarpıtılmaktadır ? 2 ) Mezhepler Üstü Olma İddiası ve Alevilik İnancı Açısından Yapılan İnceleme 11. sınıf / lise 3. sınıf kitabı da mezhepler üstü olma ve Aleviliği de içerme iddiasının uzağındadır. Aşağıya aldığımız örnekler bunun kanıtıdır. a ) “ İslam’da İbadetin Faydaları “ başlığını taşıyan ünitede sadece Sünni İslam’ın ibadetlerine yer verilmiştir. Namaz, ramazan orucu, hac, zekat gibi ibadetlerin sadece Sünni – Hanefi yorumları esas alınmış, Şii İslam anlayışının bu ibadetler hakkındaki yorumları ve uygulamaları görmezden gelinmiştir. Hatta Sünni İslam anlayışının sadece Hanefi kolu dikkate alınmıştır. Diğer Sünni ekoller bile dışlanmıştır. Bu ünitede Alevi İslam anlayışının ibadetleri inkar edilmiştir. Cem ibadeti, Muharrem orucu, semah vb. ritüellerin asli ibadet olmadığı zımnen ifade edilmiştir. ( s. 27 – 38 ) b ) “ İslam Düşüncesinde Yorumlar” başlıklı ünitenin “ Siyasi Sebepler “ alt başlığı altında Emevi halifesi Muaviye, “ Hazret / Hz. “ biçiminde tavsif edilerek övülmüştür. (s.60) Bu tavır, Alevi – Bektaşileri ve Şiileri rencide eden bir tavırdır. Burada kitabın mezhepler üstü olduğu yönündeki iddianın ne denli gerçek dışı olduğu açığa çıkmaktadır. Aynı ünitenin “ İslam Düşüncesinde Yorumları Birleştiren Unsurlar “ alt başlığı altında “Ahiret inancı “ işlenirken Alevi İslam inancının bu konudaki görüşleri görmezden gelinmiştir. Bilindiği üzere Alevi İslam anlayışında reenkarnasyon inancı vardır. Ahiret inancıyla ilgili terimler ( cennet, cehennem, haşr, kıyamet vb. ) Alevi İslam inancında diğer İslam ekollerinden farklı biçimde yorumlanmaktadır. Bu farklılıklar inkar edilmiştir. (s.72) Aynı ünitede “ Kur’an – ı Kerim “ konusu işlenirken Kur’an’ın hiçbir değişikliğe uğramadan günümüze kadar geldiği ve ona insan sözünün karışmadığı ifade edilirken, Kur’an’ın bir takım müdahalelere maruz kaldığı, içine insan sözünün de karıştığı yönündeki bilindik iddialar da görmezden gelinmiş ve bu iddialara olumsuzlamacı bir dille dahi değinilmemiştir. (s.71) c ) “İslam Düşüncesinde Yorumlar” adlı ünitede Alevi İslam düşüncesine yer verilmemiştir. Alevi İslam anlayışı “mistik” bir yaklaşım olarak değerlendirilip İslam Düşünce dünyasının yorumlarından biri olma hüviyetinin dışına itilmiştir. Böylece Alevi İslam düşüncesi ve anlayışının öğrencilerin gözünde itibar / prestij yitirmesine zemin hazırlanmıştır. (s. 58- 72) Aynı ünitede İslam kaynaklı “Yezidilik “ , “ Dürzilik “ gibi akımlara da hiç değinilmemiştir. Oysa bugün ülkemizde on binlerce Yezidi bulunmaktadır. Yezidi öğrenciler de Sünni İslam anlayışına göre hazırlanmış olan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerini almak zorunda bırakılmaktadır. Yine İslam dünyasında ( Lüban, Suriye, İsrail, Ürdün ) yüz binlerce Dürzi Müslüman bulunmaktadır. Bu Müslümanlar ve onların İslam anlayışı da öğrencilerden gizlenmektedir. (s. 58 – 72) d ) “ İslam ve Estetik “ adlı ünitede Kültürümüzdeki Dini Motifli Unsurlar isimli bir panoya yer verilmiş olup bu panoda cami sözcüğü yer bulmuşken cem evi yer bulamamış, namaz sözcüğü yer bulmuşken cem ayini yer bulamamıştır. ( s.104 ) Bu da inkarcı tavrın en somut örneklerinden biri olarak kitaba geçmiştir. 2007 – 2008 EĞİTİM ÖĞRETİM YILINDA DEĞİŞTİRİLEN METNE AİT ÖRNEKLER Yeni metinde, sayfa 60’da, “ Kültürümüzde Ehlibeyt Sevgisi “ adlı konuda Semah dönenlerin bir resmi yer almış, Pir Sultan Abdal, Şah İsmail ve Kul Himmet’tin şiirlerinden örnekler sunulmuştur. Alevi – Bektaşi ifadesine açıkça yer verilmiştir. Bu bölümün geçen yıla nazaran daha içerikli olduğu görülmektedir. Ancak yine de Alevilik ve Bektaşilik sadece bir kültür olarak bahsedilmesi, inanç yönünün göz ardı edilmesi son derece üzücüdür. “İslam düşüncesinde yorumlar “ adlı ünitede, yorum farklılıklarının kültürel sebepleri başlığı altında geçen yılki metinde Şii ve Alevilerin “ imamet “ inancını Yahudi ve Mecusi kültüründeki yarı tanrı kral anlayışına bağlama fikrinden vazgeçilmiş ve ilgili cümlelere yeni metinde yer verilmemiştir. “ Caferilik “ adlı konu işlenirken Caferilerin muharrem’de matem tutmalarına yer verilmiş fakat Alevilerin bu ayda hem matem hem de oruç tuttuklarına değinilmemiştir. (s. 79 ) Yeni metinde de Alevilerin ahiret inancı konusundaki yorumlarına değinilmemiştir. Reenkarnasyon / tenasüh, devriye gibi inançlar yadsınmıştır. “ Atatürk ve Cumhuriyet Dönemi Din Hizmetleri “ adlı ünitede Hutbelerin Türkçe Okunması “ konusuna yer verilmiş ancak aynı dönemde yüce Atatürk tarafından uygulamaya konulan “ Türkçe Namaz” ve “ Türkçe Ezan “ çalışmalarına değinilmemiştir. Bu, bilimsel bir tutum değildir. Neden öğrencilerden “Türkçe Ezan” ve “ Türkçe Namaz “ çalışmaları gizlenmektedir ? Yüce Atatürk’ün din konusundaki çalışmaları neden taraflı verilmektedir ? Atatürk’ün tarihsel kimliği niçin çarpıtılmaktadır ? “ İslam ve Estetik “ adlı ünitede geçen yılki metinde geçmeyen sema ve semah tabileri bu yıl yer almıştır. ( s. 113 ) “İslam Düşüncesinde Yorumlar” adlı ünitede Alevi İslam düşüncesine yer verilmemiştir. Alevi İslam anlayışı “mistik” bir yaklaşım olarak değerlendirilip İslam Düşünce dünyasının yorumlarından biri olma hüviyetinin dışına itilmiştir. Böylece Alevi İslam düşüncesi ve anlayışının öğrencilerin gözünde itibar / prestij yitirmesine zemin hazırlanmıştır. Aynı ünitede İslam kaynaklı “Yezidilik “ , “ Dürzilik “ gibi akımlara da hiç değinilmemiştir. Oysa bugün ülkemizde on binlerce Yezidi bulunmaktadır. Yezidi öğrenciler de Sünni İslam anlayışına göre hazırlanmış olan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerini almak zorunda bırakılmaktadır. Yine İslam dünyasında ( Lüban, Suriye, İsrail, Ürdün ) yüz binlerce Dürzi Müslüman bulunmaktadır. Bu Müslümanlar ve onların İslam anlayışı da öğrencilerden gizlenmektedir. Kitapların yeni metinlerinde İslam öncesi Türk inançları gereğince ve yeterince yer almadığı gibi İslamize edilerek anlatılmıştır. Türklerin tek tanrıya inandıkları savı sanki bilimsle bir kesinliğe sahipmiş gibi yinelenmiştir. Oysa Türklerin tek tanrıcı değil çok tanrıcı bir toplum oldu yönünde de ciddi ve bilimse savlar mevcuttur. 11.sınıf ders kitabının geçen yılki metninde yer alan abdest ile ilgili bilim dışı iddia kitaplardan çıkarılmıştır. Kitaplarda cem, semah, musahiplik, deyiş, semah, nefes, telli Kur’an, Kırklar Cemi ve Meclisi gibi Alevi inancının temel kavramları yer bulamamıştır. Kimi kavramlar sadece kültürel unsur olarak dikkate alınmış, söze konu kavramların inanç yönü göz ardı edilmiştir. Mustafa Cemil KILIÇ İLAHİYATÇI / SOSYOLOG DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÖĞRETMENİ

........Ne kadarda gerçek değil mi peki ne yapılması gerekir????  - Bu soru elbette cevap bekliyor......

Hoşca kalın.       info@alevilik.com.au