Alevilikte İnanç Yalnız Kültür Değildir

ALEVİLİK DE İNANÇIN ÖZÜ! “Vaktin imamına uyun dediler, Açın kulağınız duyun dediler. Bir bozulmaz abdest alın dediler"

“Dert gezer, derman gezer itikattadır nazar !..”

Alevilik bir özdür, bir “gen-genetik”dir. Yaradılışın başlangıcı olan, Adem, Şit, Nuru Naci’den beri gelen bir olgudur, bir özdür, bir inançtır, bir yoldur, mazlumiyet, Hakk ile özleşip Hakk olma demektir. Bir insanın kamil olma okuludur.

Okulda; eline,diline, beline, işine, eşine, aşına, sözüne, özüne, izine kurallarına sahip olmak için ikrar verip bağlanmak  öğretilir. El ele, el Hakk’a teslim olmak, dört kapıyı tamamlamak, müsahip, rehber, pir, mürşit kuralı ile yola girme vardır.

Anadolu insanı; dört mevsimi bir arada yaşayan o güzel doğadan aldığı ilham, uygarlığın getirdiği birlik, beraberlik ve imece duygusu ile harekete geçerek, düşküne yardım etmek onun asli karekteridir. Bu karekterde ki Anadolu insanı bir toprak, bir doğa kadar verimlidir. Verirken doğa gibi cömerttir, cömertliği ona almayı  unutturur.

Orta Asya’dan kopup özgürce gelip, temiz Anadolu’nun kirlenmiş doğasına yerleşen bu insanlar ; aşk, sevgi dolu  insanlardır. Hakk, Muhammed, Ali olgusu ile yoğrulmuş, özleşmiş ve bir öz çıkarmışlardır. Bir dilim ekmek buldu mu onu bir arkadaşı ile paylaşmış mutlu olmuştur. Bir aç doyurup mutlu olmuştur. Bir düşeni kaldırmış mutlu olmuştur. Her mutlu olduğu işi hoş bilmiş onu yapmış, ezeni, onu üzeni görmüş, onun kötü olduğunu bilmiş. Çünkü, kendi özünde ezmek ve üzmek yoktur. Anadoluda o zaman Arap, Pontus zulmü başlamış, Horasan’dan gelen Alp Erenleri, Horasan’daki “ Şah Ahmet Yesevi, Lokman Perende gibi yüce insanlardan aldıkları aşı ile olgunlaşmış kişiler gelmişler.

Baba Mansurlar ; Hacı Güreş, Hünkar Hacı Bektaşi Veli, Sarı Saltuk, Kızıldeli, Kara Pirbat, Karadonlu Canbaba, Haydar’ı Sultan, Karacaahmet Sultan Veli gibi Erenler Anadolu halkına ürün vermişler. Anadan doğmak zulüm, Mürşitten doğmak hidayettir diyerek bir ikrar kapısı kurmuşlar. Aşk, muhabbet aşısını vurmuşlar, aşılı ağacın meyvesi gibi olgun, lezzetli olmuşlar.

Alevilikte Hakk’ın Adem’de olduğu bilindiği için, Alevi olanlar insanın ezilmesini, sürülmesini kabul etmezler. Ezenlere zalim, ezilene mazlum derler ve ezilenin yanında olurlar. Onun içindir ki Habil’i öldüren Kabil’i katil olarak bilip sevmezler. Yine Firavun, Nemrut, Ebu Cehil, Ebu Lehep, Ebu Süfyan, Muaviye, Yezid, Hınzır Paşa, İnkar Sarı bunları ve yandaşlarının hiçbirini sevmezler. Çünkü; Hz. Ali Efendimiz demiş ki: “her kim haksızı severse, överse o da haksızla beraberdir.”  Onun için bu toplum zalim kişi, zalim yönetim karşısında azınlıkta  olsa, tek fert de olsa biat etmemiştir. Baş kaldırmış, asılmış, kesilmiş ama inancını Haydar’ı Kerrar Sırrı Mürteza Ali Efendimiz gibi haksızın karşısında aslan Zülfikar olmuş, mazlumun yanında turap olmuşlardır.

Alevi olan kişi tıpkı su ile buz gibi, kamış ile şeker gibi iç içe Ehli-Beyt sevgisi ile yoğrulmuş ve pişmişlerdir. Tuba ağacının kendi vücutları olduğunu bilen kişiler olarak her azasının dilli başlı olduğunu idrak edip her yaptığı işten sorumlu olduğunu çözmüş, dinim insan, meshebim vicdan diyerek hareket etmişlerdir. Hz. Muhammed’e sormuşlar : “Din nedir ?” O da demiş ki; “din ahlaktır, din ahlaktır, din ahlaktır” ve gene akıl dindir, din de ahlaktır. Eğer dini akıl idrak edemezse, o akıl aklı değildir.

Alevilik, Hakk-Muhammed- Ali yolunu güdendir. İşte bu noktada Alevilik, birlik ve dirliktir. Hizmette yarış ve toplumda barıştır. Öyle ise, Ali’siz Alevilik olmadığı gibi Dedesiz de inanç kurumu olmaz.

Saygı değer canlar,

Yunus Emre’nin dediği gibi ilim ilim bilmektir- İlim kendin bilmektir. Sözüyle yola çıkarak, kendimizi bilmek zorundayız. Eğer bizler kendimizi bilmiyorsak, birileri bilmediğimiz yollara götürebilir.

*Alevilik yalnız başına bir kültür değildir.

*Bir Hrıstiyan Filozofu LACTONTIUS’un dediği gibi; “kişinin bir kutsala bağlanması ve bir birlik ve topluluk oluşturması gereklidir”.

*İbadet bir inancın göstergesidir. İnançsız toplum olamaz. İnanç, toplumları birleştirir ve birbirine bağlar.

*Dinler, bazı ahlaki kuralları önerir. Bunlarla da kişi, davranışlarını, çevresini, toplumu, öncelikle kendisine yön vermeyi öğrenir.

*Anadolu Aleviliğini bugüne kadar yaşatan kabilelerin Liderleri, Dedeleri, Babaları ve Seyyitleri olmuştur. Onlar Hünkar Hacı Bektaşi Veli’den aldığı ilkeleri, inançları, öğüt ve öğretileri halka aktarmışlardır.

*Alevilik, insanlığın hak- adalet mücadelesinden bir halka olduğu için evrenseldir.

Anadolu Alevileri, ikrar vermişler, elimize, dilimize, belimize, işimize, aşımıza, eşimize, sözümüze, özümüze ve izimize sahip çıkacağız demişler. Hayvanın yuları, insanın ikrarı vardır. Bağlandımı daha bir tarafa gidemez. Aleviler iki emanete sahip çıkarlar. Biri KUR’AN, biri EHLİ-BEYT,Kur’anı ve Ehli-Beyt’i Resulullahın hadisinde işaret ettiği : “Benden sonra 157 bin aşığım gelecek, benim Kur’anımı ve Ehli-Beyt’imi kendi lisanları ile halka yayacaklar”, dediği  Hak aşıklarından öğrenirler. İşte Aleviler için aşıkların beyitleri ki ayettir, bu ayetlerle ibadetlerini yapmışlar ve yapmaktadırlar.

Emevi Saltanatını kuran, Ebu Süfyan oğlu Muaviye : “Ben Muhammed’in, Ali’nin Kur’anın, Ehli-Beyt’in aleyhinde 80 deve yükü kitap yazdırdım, onlar kıyamete kadar işin içinden çıkamazlar” demiştir.

İşte bizim canlı Kur’anımız, Kur’anı natıklarımızdır (Konuşan Kuran Ozanlarımız). O gün bugün gerçekleri kendi lisanları ile özden öze, bellekten belleğe iletmişlerdir. Zaten Emeviler, Abbasiler, Osmanlılar Alevi kelimesini yazmak şurada dursun, Şah diyenin dilini kesiyorlardı. Biz Aleviliği aşıkların sürüp getirdiği beyitlerden alır ve tatbik ederiz.

“Vaktin imamına uyun dediler,
Açın kulağınız duyun dediler.
Bir bozulmaz abdest alın dediler,
Fasık olmayacak bir namaz gerek.”   (MÜCRİMİ)

Bizim Nasuh (nasihat, öğüt) tövbesiyle aldığımız abdest bozulmaz. Bizler deriz ki :

“Erenlerin katarında,
Bir isim taşır üçümüz.
Günahı kir der yuyarız( yıkarız),
Ham olsun yeter gücümüz.”

Aleviliği bilmez kişiler kendilerine göre tarif ederler. Kişi karşısındakine ne kadar değer verirse o kadar da değer görür. Yıllardır horlanan, bir toplum ozanı Adil Ali Vaktidolu ancak söyle der :

NİCE   ADLAR   VERDİLER

Biz aşkın badesin içtik,hepsi sarhoş dediler,
Kerbela’nın mateminden yaslı bir hoş dediler.
Talip olduk Ehli-Beyt’e bu nasıl dost dediler,
Sor canım sor gözlerime bak ki neler gördüler.
Ali’yi çok sevdik diye, nice adlar verdiler,
Cümle alem bilir bunu Kızılbaş ta dediler.

Ey yabancı sakın her dem bize bundan eyleme,
Kendi yaptığın suçları bize isnat eyleme.
Hayrın şerrin senin olsun, bize maval söyleme,
Sor canım sor gözlerime bak ki neler gördüler,
Ali’yi çok sevdik diye, nice adlar verdiler,
Cümle alem bilir bunu Kızılbaş ta dediler.

Şöhret için gelmedik biz, aşkımız bize yeter,
Gösterişe lüzum yoktur, sırrımız bize yeter.
Taşlamaya lüzum görmedik, sabrımız bize yeter,
Sor canım sor gözlerime bak ki neler gördüler.
Ali’yi çok sevdik diye, nice adlar verdiler,
Cümle alem bilir bunu Kızılbaş ta dediler.

Dinim mezhebim bir benim, sağlam yolumuz vardır,
Ele,dile, bele diye vermiş sözümüz vardır.
Kimseye zarar vermeyiz, ancak karımız vardır,
Sor canım sor gözlerime bak ki neler gördüler,
Ali’yi çok sevdik diye, nice adlar verdiler,
Cümle alem bilir bunu, Kızılbaş ta dediler.

Adil Ali Vaktidolu, severiz Muhammed’i,
Hem Ali’yi, hem Veli’yi, hem Mustafa Ahmedi.
Ehli-Beyt’i sevenlere Yarab  sen kıl rahmet,
Sor canım sor gözlerime bak ki neler gördüler,
Ali’yi çok sevdik diye, nice adlar verdiler,
Cümle alem bilir bunu, Kızılbaş ta dediler.

Sevgili canlar, Yüce Allah, hepimizi Ehli-Beyt sevgisiyle yaşamayı nasip eylesin. Doğruluktan ve güzelliklerden  ayırmasın.  Saygılarımla.

Hazırlayan : Dede ZEYNEL  ABİDİN  HAYDARDEDEOĞLU.